Barış'tan sonra geride kalan cibilliyetsizler!
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
Barış'tan sonra geride kalan cibilliyetsizler!
Barış'tan sonra geride kalan cibilliyetsizler!
Reha Muhtar yazdı...
07.07.2007 05:24
Herkes olmayan aşklarını ilan eder, hergün yeni bir sevgiliyle magazin programlarında görünüp piar çalışması yaptığını zannederken, 20’li yaşlarındaki çocuk esas görünmeye en fazla ihtiyacı olduğu dönemde, magazin programlarında görünmemek için elinden gelen her şeyi yaptı...
Barış’ı Akademi Türkiye programında tanıdığımda, reality şov türü yarışmalarda “aşk” adı altında bir sürü yalap şalap ilişki yaşanıyordu...
Bütün ülkenin gözetlediği evlerde kalan gençler ya da büyükler, birbirleriyle “yakınlaşıyor, aşık oluyor, ayrılıyor, sevdalanıyor!!! veya zırvalıyordu...”
“Aşk” ın kahramanlarına kameralar daha fazla çevrilip, projektörler onlar üzerinde yoğunlaştığından, doğal bir seleksiyonla “aşki” durumları yaşayanlar ön plana çıktılar...
Yarışmaların aşksız kahramanları televizyonda sıradanlaşırken, “sanal aşkların kahramanları” starlaştı...
***
Aslında gece gündüz bir evde yaşayan insanların zaman zaman duygusal yakınlaşmaları doğaldı...
Doğal olmayan kamera ve projektörlerin duygusal yakınlaşmalara çevrilmesinin prim getirdiğinin anlaşılmasıyla “ağlamaklı aşkların sayısındaki” patlamaydı...
Ön palana geçmeye çalışan yarışmacılar, durup durup “aşık oluyor”, kameralar onlara fokuslandıkça, bir ağlayıp bir gülüyor, bir ayrılıp bir barışıyor, Yeşilçam melodramlarının günümüz versiyonunu başarıyla oynuyorlardı...
Yapımcılar da kolayını bulmuşlardı...
Her yarışmadan “bir aşk” mutlaka çıkıyordu...
Yarışmacılar seçilirken bile, kimle kimin arasında yakınlaşma olacağı üzerine tahminler yapılıyordu...
Yaşamın en doğal ve en temiz duygularından olan aşk, ticarileştirilmiş, sanallaştırılmış ve bayağılaştırılmıştı...
Üzerinden para, rant ve şöhret sağlanıyordu...
***
Yarışmacılara gerek yok, o yarışmacıların ağababaları, rol modelleri zaten öyle değil miydi?..
Magazin rol modeller her hafta yeni bir aşka yelken açmıyorlar mıydı?..
Her ayrılığın arkasından yeni nispetler yaparak büyük intikamlar almıyorlar mıydı?..
“Yalan Rüzgarı” bir dizi olmaktan çıkıp bütün magazin programlarının senaryosu haline gelmemiş miydi?..
Artık magazin dünyasının ünlüleri Brezilya dizilerini, paparazzi kameraların önünde oynamıyorlar mıydı?..
Bu rol modellerin, bu yapımcıların belirlediği piyasaya yeni girmeye hazırlanan yarışmacı gençlerin de “aynı sanallıkta aşklar” yaşamalarından daha doğal ne olabilirdi ki?..
***
Barış’ı, Semra Hanım türü furyaların bütün hızıyla sürdüğü günlerde bir yarışma programında tanıdım...
Gençti, yakışıklıydı, havalıydı...
O yarışmada göz kırpacağı bir genç kızla “aşk yaşaması” işten bile değildi...
Sonuçta kamera evin içini sürekli gözlüyor her ilginç olayı milyonlara sunuyordu...
Barış için ilgi çekmek uğruna en kolay yollardan biriydi bu ve her gün birçok yarışmacı genç bu yolu deniyordu...
Kimsenin karşı çıkacağı yoktu, çünkü bütün bir televizyon sektörü bunlardan besleniyordu...
Barış bir gün bile, bu ilişkilerin kıyısından köşesinden geçmedi...
Ne evin içinde kaldığı haftalar boyunca bir kızla flört etti, ne kameralara birisiyle yakınlaşan görüntüleriyle geldi, ne de müziği dışında bir unsur televizyon hayatının içine girdi...
Sadece finale kaldığı son gün annesi gelmişti, kendisine çok benzeyen Barış’ı anlatmıştı bana birkaç sözcükle...
Hepsi hepsi o, bir de Amasra’dan ellerinde posterlerle Barış’ı desteklemeye gelen kalabalıklar...
***
Ölüm kalım mücadelesi verirken öğrendim ki, hayatında yıllardır çok sevdiği bir kız var ve ona duyduğu sevgiden böyle davranırmış...
Oysa ben neler görmüştüm bu yarışmalarda...
Yarışmaya girerken dışarda bıraktığı sevgilisini “düşündüğünü söyleyerek prim yapanlar” , “dışardaki sevgiliyi içerdeki yakışıklı erkek ya da güzel kızdan dolayı unutup yeni aşka yelken açan genç kız ve erkekler” üstlerine çevrilen kameralardan hep prim topladılar...
Barış, dışarıda bir sevgilisinin olduğunu bile söylemedi...
O temiz aşkı bile kameraların önüne yem diye atmadı...
Bugün hala Barış’ın üstünden rating yapabiliyorlarsa, Barış öyle bir çocuk olduğu için yapabiliyorlar...
Barış temiz kalbini hiçbir zaman kirletmediği için, şöhret uğruna kirli aşklar yaşamaya kalkmadığı için, bu kadar insan tarafından ağlayarak uğurlanıyor...
Elbette genç olması, ölümü hiç haketmemesi, genç bir ölüm olması ilgiyi artırıyor...
Ama esasen, ıslak gözlerindeki dürüstlük, kalbindeki temizliktir Barış için milyonları ağlatan...
Magazin dünyanının ipe sapa gelmez mafya özentisi rol modellerini değil, Ruhi Su’yu ve Cem Karaca’yı örnek almasıdır, Barış’ı farklı kılan...
Ne yazık Ruhi Su ve Cem Karaca gibi rol modeller, Barış’ın ölümüyle artık model olmaktan bile çıktılar...
Yerlerinde rol model niyetine, ruhları beş para etmez cibilliyetsizler var!!!
Reha Muhtar yazdı...
07.07.2007 05:24
Herkes olmayan aşklarını ilan eder, hergün yeni bir sevgiliyle magazin programlarında görünüp piar çalışması yaptığını zannederken, 20’li yaşlarındaki çocuk esas görünmeye en fazla ihtiyacı olduğu dönemde, magazin programlarında görünmemek için elinden gelen her şeyi yaptı...
Barış’ı Akademi Türkiye programında tanıdığımda, reality şov türü yarışmalarda “aşk” adı altında bir sürü yalap şalap ilişki yaşanıyordu...
Bütün ülkenin gözetlediği evlerde kalan gençler ya da büyükler, birbirleriyle “yakınlaşıyor, aşık oluyor, ayrılıyor, sevdalanıyor!!! veya zırvalıyordu...”
“Aşk” ın kahramanlarına kameralar daha fazla çevrilip, projektörler onlar üzerinde yoğunlaştığından, doğal bir seleksiyonla “aşki” durumları yaşayanlar ön plana çıktılar...
Yarışmaların aşksız kahramanları televizyonda sıradanlaşırken, “sanal aşkların kahramanları” starlaştı...
***
Aslında gece gündüz bir evde yaşayan insanların zaman zaman duygusal yakınlaşmaları doğaldı...
Doğal olmayan kamera ve projektörlerin duygusal yakınlaşmalara çevrilmesinin prim getirdiğinin anlaşılmasıyla “ağlamaklı aşkların sayısındaki” patlamaydı...
Ön palana geçmeye çalışan yarışmacılar, durup durup “aşık oluyor”, kameralar onlara fokuslandıkça, bir ağlayıp bir gülüyor, bir ayrılıp bir barışıyor, Yeşilçam melodramlarının günümüz versiyonunu başarıyla oynuyorlardı...
Yapımcılar da kolayını bulmuşlardı...
Her yarışmadan “bir aşk” mutlaka çıkıyordu...
Yarışmacılar seçilirken bile, kimle kimin arasında yakınlaşma olacağı üzerine tahminler yapılıyordu...
Yaşamın en doğal ve en temiz duygularından olan aşk, ticarileştirilmiş, sanallaştırılmış ve bayağılaştırılmıştı...
Üzerinden para, rant ve şöhret sağlanıyordu...
***
Yarışmacılara gerek yok, o yarışmacıların ağababaları, rol modelleri zaten öyle değil miydi?..
Magazin rol modeller her hafta yeni bir aşka yelken açmıyorlar mıydı?..
Her ayrılığın arkasından yeni nispetler yaparak büyük intikamlar almıyorlar mıydı?..
“Yalan Rüzgarı” bir dizi olmaktan çıkıp bütün magazin programlarının senaryosu haline gelmemiş miydi?..
Artık magazin dünyasının ünlüleri Brezilya dizilerini, paparazzi kameraların önünde oynamıyorlar mıydı?..
Bu rol modellerin, bu yapımcıların belirlediği piyasaya yeni girmeye hazırlanan yarışmacı gençlerin de “aynı sanallıkta aşklar” yaşamalarından daha doğal ne olabilirdi ki?..
***
Barış’ı, Semra Hanım türü furyaların bütün hızıyla sürdüğü günlerde bir yarışma programında tanıdım...
Gençti, yakışıklıydı, havalıydı...
O yarışmada göz kırpacağı bir genç kızla “aşk yaşaması” işten bile değildi...
Sonuçta kamera evin içini sürekli gözlüyor her ilginç olayı milyonlara sunuyordu...
Barış için ilgi çekmek uğruna en kolay yollardan biriydi bu ve her gün birçok yarışmacı genç bu yolu deniyordu...
Kimsenin karşı çıkacağı yoktu, çünkü bütün bir televizyon sektörü bunlardan besleniyordu...
Barış bir gün bile, bu ilişkilerin kıyısından köşesinden geçmedi...
Ne evin içinde kaldığı haftalar boyunca bir kızla flört etti, ne kameralara birisiyle yakınlaşan görüntüleriyle geldi, ne de müziği dışında bir unsur televizyon hayatının içine girdi...
Sadece finale kaldığı son gün annesi gelmişti, kendisine çok benzeyen Barış’ı anlatmıştı bana birkaç sözcükle...
Hepsi hepsi o, bir de Amasra’dan ellerinde posterlerle Barış’ı desteklemeye gelen kalabalıklar...
***
Ölüm kalım mücadelesi verirken öğrendim ki, hayatında yıllardır çok sevdiği bir kız var ve ona duyduğu sevgiden böyle davranırmış...
Oysa ben neler görmüştüm bu yarışmalarda...
Yarışmaya girerken dışarda bıraktığı sevgilisini “düşündüğünü söyleyerek prim yapanlar” , “dışardaki sevgiliyi içerdeki yakışıklı erkek ya da güzel kızdan dolayı unutup yeni aşka yelken açan genç kız ve erkekler” üstlerine çevrilen kameralardan hep prim topladılar...
Barış, dışarıda bir sevgilisinin olduğunu bile söylemedi...
O temiz aşkı bile kameraların önüne yem diye atmadı...
Bugün hala Barış’ın üstünden rating yapabiliyorlarsa, Barış öyle bir çocuk olduğu için yapabiliyorlar...
Barış temiz kalbini hiçbir zaman kirletmediği için, şöhret uğruna kirli aşklar yaşamaya kalkmadığı için, bu kadar insan tarafından ağlayarak uğurlanıyor...
Elbette genç olması, ölümü hiç haketmemesi, genç bir ölüm olması ilgiyi artırıyor...
Ama esasen, ıslak gözlerindeki dürüstlük, kalbindeki temizliktir Barış için milyonları ağlatan...
Magazin dünyanının ipe sapa gelmez mafya özentisi rol modellerini değil, Ruhi Su’yu ve Cem Karaca’yı örnek almasıdır, Barış’ı farklı kılan...
Ne yazık Ruhi Su ve Cem Karaca gibi rol modeller, Barış’ın ölümüyle artık model olmaktan bile çıktılar...
Yerlerinde rol model niyetine, ruhları beş para etmez cibilliyetsizler var!!!
Onur- Süper Mod.
- Mesaj Sayısı : 1527
Kayıt tarihi : 20/06/07
Geri: Barış'tan sonra geride kalan cibilliyetsizler!
paylaşım için saol
Mert- MODERATÖR
- Mesaj Sayısı : 348
Kayıt tarihi : 04/07/07
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz