DİVRİĞİ DEN
3 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
DİVRİĞİ DEN
, Anadolu’nun ortasında yaşıyor olmanın avantajlarından birisi de, kısa bir hafta sonu tatilinde bile, ilginç yörelere kolayca gezi yapılabilmesi. Geçenlerde, böyle bir kısa gezimde, Anadolu medeniyetlerinden birisinin şaşırtıcı ve etkileyici izlerini “keşfetme” şansına eriştim.
Sivas’ın Divriği ilçesi, anayoldan biraz uzak kaldığından olsa gerek, Anadolu’nun sessiz ve sakin ilçelerinden birisi. Sivas üzerinden geçiliyor Divriği’ye ve Sivas önemli tarihi birikimi ve yığınla tarihsel anıtı olan bir kent. Aslında Sivas’ın kendisini yeterince gezebilmek için bile birkaç gün gerekli. Ama amaç bir an önce Divriği’ye ulaşmak olunca, Sivas’ı başka bir geziye bırakmak gerekiyor. Gene de hiç olmazsa, güzellikte ve etkileyicilikte sanki birbirleri ile yarışmaları istenmişcesine, karşı karşıya birkaç metre mesafede inşa edilmiş Şifaiye Medresesi ile Çifte Minareli Medrese’yi ziyaret etmek ihmal edilmemeli. Tam ikisinin ortasına dikilip ve bir o yana bir bu yana dönerek, Selçuklu ve İlhanlı medeniyetlerinin bu iki şaheserini tam anlamıyla özümseyebilmek saatler alabilir.
Divriği yolu, köpekleri ile meşhur Kangal kasabasından geçiyor. Yoğurtlu Kayseri mantısı yendikten ve de bu kasabada sokak köpeklerinin bile kangal tipi olduğu hayretle gözlemlendikten sonra, 15 km kadar içerde Balıklı Kaplıca'ya kısa bir süre için uğramak, kaplıcanın havuzuna daldırdığınız ellerinizin küçük balıklarca biraz kemirilmelerine (ve de tabii gıdıklanmalarına) izin vermek çok ilginç bir deneyim.
Divriği'nin şaheseri, 13. asırda Mengücek Beyliği döneminde inşa edilmiş olan, Ulucami ve bitişiğindeki akıl hastanesi. Türkiye'de etkileyici pek çok tarihsel yapı var. Her biri bir Anadolu medeniyetinin günümüzdeki ışıltısı. Divriği'deki bu cami-hastane kompleksi de, Anadolu’nun işte bu inanılmaz ve akıl almaz şaheserlerinden biri. Bu kompleksin en etkileyici kısmı giriş kapıları. Arka tarafta kalan kapı Selçuk tarzı ve diğer 3 kapının yanında biraz sönük kalıyor. Bu 3 kapıdaki taş işçiliği inanılmaz derecede etkileyici ve belki de “ürkütücü” sıfatı bile kullanılabilir. Alışılmışın dışında motifler içeren bu kapıların sanatsal tarzına "İslami tarz" demek yanıltıcı veya eksik bir tanım olabilir. Bu tarzı, izninizle, ancak yeni bir sözcükle tanımlayabilirim: Gaudivri = Gaudi + Divriği.
Antonio Gaudi bir İspanyol mimar. Eserleri müthiş abartılı, şaşırtıcı, garip, acaip, ürkütücü. Tüm bunların karışımı alışılmamış bir etkileyicilik yaratıyor. Hatta, bu anlamdaki İngilizce "gaudy" kelimesi (aslında İspanyol Gaudi ile hiç ilgisi yok ama) bu Gaudi'ye de mükemmel uyuyor! Eger Antonio Gaudi, Divriği'deki bu 3 kapıyı görseydi, kesinlikle kendi çalışmalarıyla bir bağlantı bulurdu. Divriği'deki şaheserin "gaudy"liği, Antonio Gaudi’nin Barselona'daki o bitmeyen katedralinin "gaudy"liğinden (veya "Gaudi"liğinden) pek farklı değil. Divriği'de başka tarihi eserler de var görülecek ama bu 3 kapı yetip de artıyor bile!
Divriği'den Sivas'a dönüşü Zara üzerinden yapmak ek deneyimler kazandırıyor insana. Divriği-Zara arasındaki yol yeterince iyi ve manzara ayrı bir güzellik. Küçük küçük kubbemsi tepeler (Sonbahar mevsiminde sarı tonlu) rengarenk bitkilerle örtülü. Çevre, ilkbaharda ve yazın başlangıcında daha renkli ve daha etkileyici olur herhalde. Zara yakınında Hafik gölü kenarında güzel bir alabalık molası da ayrı bir zevk olabilir.
Ankara'ya geri dönerken, hani daha yorulmadıysanız ve "bu kadarı da çok olur" demezseniz, Yozgat'tan kuzeye kıvrılıp 2-3 saatlik kısa bir Hattuşa-Yazılıkaya turu da yapılabilir. Yol planına Hattuşa dahil edilecekse, Mahfi Eğilmez'in "Anitta'nın Laneti" adlı kitabı yararlı olacaktır. 2 gece 3 günlük bu kısa hafta sonu gezisi gerçekten dinlendirici ve eğitici bir gezi oldu.
Sivas’ın Divriği ilçesi, anayoldan biraz uzak kaldığından olsa gerek, Anadolu’nun sessiz ve sakin ilçelerinden birisi. Sivas üzerinden geçiliyor Divriği’ye ve Sivas önemli tarihi birikimi ve yığınla tarihsel anıtı olan bir kent. Aslında Sivas’ın kendisini yeterince gezebilmek için bile birkaç gün gerekli. Ama amaç bir an önce Divriği’ye ulaşmak olunca, Sivas’ı başka bir geziye bırakmak gerekiyor. Gene de hiç olmazsa, güzellikte ve etkileyicilikte sanki birbirleri ile yarışmaları istenmişcesine, karşı karşıya birkaç metre mesafede inşa edilmiş Şifaiye Medresesi ile Çifte Minareli Medrese’yi ziyaret etmek ihmal edilmemeli. Tam ikisinin ortasına dikilip ve bir o yana bir bu yana dönerek, Selçuklu ve İlhanlı medeniyetlerinin bu iki şaheserini tam anlamıyla özümseyebilmek saatler alabilir.
Divriği yolu, köpekleri ile meşhur Kangal kasabasından geçiyor. Yoğurtlu Kayseri mantısı yendikten ve de bu kasabada sokak köpeklerinin bile kangal tipi olduğu hayretle gözlemlendikten sonra, 15 km kadar içerde Balıklı Kaplıca'ya kısa bir süre için uğramak, kaplıcanın havuzuna daldırdığınız ellerinizin küçük balıklarca biraz kemirilmelerine (ve de tabii gıdıklanmalarına) izin vermek çok ilginç bir deneyim.
Divriği'nin şaheseri, 13. asırda Mengücek Beyliği döneminde inşa edilmiş olan, Ulucami ve bitişiğindeki akıl hastanesi. Türkiye'de etkileyici pek çok tarihsel yapı var. Her biri bir Anadolu medeniyetinin günümüzdeki ışıltısı. Divriği'deki bu cami-hastane kompleksi de, Anadolu’nun işte bu inanılmaz ve akıl almaz şaheserlerinden biri. Bu kompleksin en etkileyici kısmı giriş kapıları. Arka tarafta kalan kapı Selçuk tarzı ve diğer 3 kapının yanında biraz sönük kalıyor. Bu 3 kapıdaki taş işçiliği inanılmaz derecede etkileyici ve belki de “ürkütücü” sıfatı bile kullanılabilir. Alışılmışın dışında motifler içeren bu kapıların sanatsal tarzına "İslami tarz" demek yanıltıcı veya eksik bir tanım olabilir. Bu tarzı, izninizle, ancak yeni bir sözcükle tanımlayabilirim: Gaudivri = Gaudi + Divriği.
Antonio Gaudi bir İspanyol mimar. Eserleri müthiş abartılı, şaşırtıcı, garip, acaip, ürkütücü. Tüm bunların karışımı alışılmamış bir etkileyicilik yaratıyor. Hatta, bu anlamdaki İngilizce "gaudy" kelimesi (aslında İspanyol Gaudi ile hiç ilgisi yok ama) bu Gaudi'ye de mükemmel uyuyor! Eger Antonio Gaudi, Divriği'deki bu 3 kapıyı görseydi, kesinlikle kendi çalışmalarıyla bir bağlantı bulurdu. Divriği'deki şaheserin "gaudy"liği, Antonio Gaudi’nin Barselona'daki o bitmeyen katedralinin "gaudy"liğinden (veya "Gaudi"liğinden) pek farklı değil. Divriği'de başka tarihi eserler de var görülecek ama bu 3 kapı yetip de artıyor bile!
Divriği'den Sivas'a dönüşü Zara üzerinden yapmak ek deneyimler kazandırıyor insana. Divriği-Zara arasındaki yol yeterince iyi ve manzara ayrı bir güzellik. Küçük küçük kubbemsi tepeler (Sonbahar mevsiminde sarı tonlu) rengarenk bitkilerle örtülü. Çevre, ilkbaharda ve yazın başlangıcında daha renkli ve daha etkileyici olur herhalde. Zara yakınında Hafik gölü kenarında güzel bir alabalık molası da ayrı bir zevk olabilir.
Ankara'ya geri dönerken, hani daha yorulmadıysanız ve "bu kadarı da çok olur" demezseniz, Yozgat'tan kuzeye kıvrılıp 2-3 saatlik kısa bir Hattuşa-Yazılıkaya turu da yapılabilir. Yol planına Hattuşa dahil edilecekse, Mahfi Eğilmez'in "Anitta'nın Laneti" adlı kitabı yararlı olacaktır. 2 gece 3 günlük bu kısa hafta sonu gezisi gerçekten dinlendirici ve eğitici bir gezi oldu.
Gamze- Süper Mod.
- Mesaj Sayısı : 1224
Kayıt tarihi : 13/06/07
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz