İSLÂMİYETTEN ÖNCE TÜRK EDEBİYATI
İSLÂMİYETTEN ÖNCE TÜRK EDEBİYATI
İSLÂMİYETTEN ÖNCE TÜRK EDEBİYATI
Türkler İslâmiyetten önce çok sade bir hayat yaşıyorlardı. Pek kuvvetli devlet gelenekleri olduğu,devlet asalet üzerine dayandığı halde hükümdarla çoban arasında yaşayış,duyuş ayrılışları çok değildi. Bunun neticesi olarak da sınıf ve zümre farkına bakmazksızın bütün millete birden hitap eden bir edebiyat teşekkül etmişti.
Bugün,Türklerin islâmiyetten önceki edebiyatlarına dair bilgimizi üç'e tasnif ederek gözden geçirebiliriz.
1- Kunlar çağına ait siyasi mektup tercümeleri ve bir Kun türküsünün tercümesi
2- Gök Türkler çağına ait mezar taşları ve büyükler adına dikilmiş yazıtlar:
3- Dokuz Oğuz - Uygurlar çağına ait kitabeler ve kitaplar
Hiç şüphesiz bu kadar bilgi eski edebiyatımızın ve hayatımızı aydınlatmak uzaktır. Fakat daha pek yakın zamanlara kadar bu kadar bilgiye bile malik olmadığımız düşünülürse ilerde bulunacak yeni malumat sayesinde edebiyatımızın daha çok aydınlatılması ihtimallerinin daima mevcut olduğu kabul olunabilir.
Kunlar Çağındaki Türk Edebiyatı
Kunlar Çağındaki Türkçe
Türkçenin Kunlar çağında teşekkül ettiğini kabul etmekte yanlış yoktur. Bu dilin temelli olarak kurulabilmesi için uzun bir siyasi birlik şarttır. Bu şart bizim tarihimizde ilk önce Kunlar zamanında mevcut olmuştur. Dört buçuk asır süren Kun hakimiyeti zamanında bizim atalarımız olan boyle,kaynaşma sonunda Türk dili meydana gelmiştir. Bunun böyle olduğunu anlamak için Kunlar çağından bugüne kadar kalan kelimelere bakman kafidir. Kun yabgularının ünvanları 'tengri Kut' idi. 'Tengri ' bildiğimiz üzere 'Gök,sema' demektir. 'Kut' ise 'takih,saadet' manasına gelir. O halde bu terkibin manası 'Göğün talihi', 'Semavi saadet' olur. Bugünkü dile göre aşagı yukarı 'Hazret' veya 'Majeste' demektir.
Bugün 'büyü' şeklinde söylediğimiz kelimenin eski şekli olan'bügü' kelimesi de Kun dilinde vardır. Milli adları olan'Kun' ise ' Koyun' demekti ki on birinci asra kadar aynı mânâda kullanılıyordu.
Fakat asıl mühim olan bu tektük sözler değil Kunca cümlelerdir. Kunlar,millattan sonra 216 yılında dağıldıktan sonra bazı Kunlar Çin'in şimaline çekilip yerleşmişlerdi. Sonradan bunlar orada birkaç küçük devlet kurdular. Bunlardan birnin bir hükümdarına ait kayıt,bizi Kunların dili üzerinde daha çok aydınlatmaktadır. Güya, bir Kun hükümdarı miladi 328 yılında savaşa çıkacağı zaman Buda ibadethanesinin çanı çalmış ve ondan Kun dilince şu sözler işitilmiştir:
Süsi sülegen,pugu tutdan (yahut:tutkudan)
Bunun anlamı 'Asker çıkar düşman tutulur' demekmiş. Bu sözler apaçık Türkçedir. 'Sü' asker ve ordu anlamında Türkçe bir sözdür. Orhun yazıtlarında kullanılır. 'Sü başı' yani kumandan anlamında Osmanlılar zamanında bile kullanılmıştır. 'Süsi' bunun muzaf şeklidir;yani (onun) askeri' demektir. Bugünkü lehçemizle biz bunu 'süsü' deriz. 'Sülegen' kelimesi ise 'sülemek' yani 'asker sevketmek' mastarından yapılmış nakli mazi sıfat şeklidir. Yani bugünkü batı Türkçesine göre 'sülemiş' (asker yürümüş) demektir. Düşman mânâsına gelen 'pugu' sözü Türkçede yoktur. Bunun eski Türkçesi 'yağı' dır. İhtimal ki Kunca cümleleri tespit eden Çin tarihi bu kelimeyi yanlış olarak yazmıştır. Çin harflerinin kususiyetine göre bu yanlış yazma ihtimali kuvvetlidir. 'Tutdan' veya 'tutkudan' kelimesi ise 'tutkan' olacaktır. Bugünkü batı Türkçesinde 'tutmuş' demektir. Şunhalde bunu:
Süsi sülegen , yağı tutkan
şeklinde de biraz düzeltirsek tam bir Türkçe meydana çıkıyor ki bu da Kunlar çağındaki Türkçenin aşağı yukarı Gök Türkler çağındaki Türkçe'nin daha iptidai bir şekli olduğunu gösterir. Zaten Orhun abidelerinde gördüğümüz olgun dil o hale gelmek için uzun asırlar konuşulmuş ve hatta yazılmış olmak icap eder.
Kunlar Çağında Yazı
Kun yabguları Çin sarayına mektuplar gönderdi. Bu mektupların hangi harflerle yazıldığı belli değildir. Eski Çin tarihleri Kunların yazıları olmadığını söyledikleri halde Çin imparatorlarıyla mektuplaştıklarını kaydederler. Çin tarihlerinin Türkler hakkındaki her sözünü mutlak hakikat diye kabul etmek doğru değildir. Onun için , onların Kunlarda yazı olmadığı hakkındaki sözlerini de şüphe ile karşılamak icap eder. Yabguların Çin'e gönderdikleri mektuplarda Çin harflerini kullandıkları akla gelebilir. Fakat ülke içindeki muamelelerde iptidai bir yazı demek olan mükemmel damga usullerinden istifade edilmiş olması da ihtimal dahilindedir. Belki de Gök Türk yazısı bu damgalama usülünün ilerlemesinden doğmuştur. Her ne olursa olsun,Kunlar yazının ne demek olduğunu biliyor , kendi yazıları olmasa bile Çin yazısından istifade ediyor ve belki de Kuncayı Çin harfleriyle yazıyorlardı.
Kun Yabgularının Mektupları
Kun dili ile yazılmış metinlerin bulunmamasına karşı bunların tercimeleri oldukça boldur. Siyasi birer vesika olan bu mektupların,bizim için mühim olan ciheti,Kun yabgularının düşünüşü ve Çin karşı muamelelerini göstermesidir. Eski Çin tarihlerinde bunlardan bazı örnekler vardır ki biz de aşagı alıyoruz.
1- İlk mektup Mete ( Motun) tarafından Çin imparatoriçesine gönderilmiştir. Milattan önce 192 yılında Çin imparatoru Kao-ti ölmüş yerine oğlu geçmişti. Fakat bu çocuk küçük olduğundan devleti.Mete(Motun) Yabgunun nefret ettiği imparatoriçe idare etmeye başlamıştı. Bunun üzerine Mete (Motun) kendisine şu mektubu gönderdi:
Bataklıkta doğmuş,atlar ve öküzler arasında kırda büyümüş kimsesiz ve yıpranmış padişah! Çin'de gezmek için birkaç defa sınırınıza gelmiştim. Kimsesiz ve yıpranmış imparatoriçe taht üzerinde yalnızdır. Yalnız olarak yaşıyor. Her iki padişah can sıkıntısı içinde. Bende olmayanı bende olanla değiştirmek istiyoruz.
Mete (Motun) , 'her iki padişah' diyerek kendisiyle imparatoriçeyi,hem de ülkesini almak istediğini söylüyor. İmparatoriçeyi tahkir eden bu mektup üzerine Çin sarayında uzun müzakereler olmuş,fakat savaşa kıyışılamayarak zelilâne bir mektupla cevap verilerek Mete (motun) Yabguya iki padişah arabası ve sekiz at gönderilmek suretiyle barışılmıştır. Mektubun böyle sert bir şekilde yazılması Kunların diplomasi dilini bilmemesinden değil,bir kasıt dolayısıyladır. Çünkü yine Mete (Motun9 Yabgunun milattan önce 176'da Çin imparatoru 'Hiao-ven-ti'ye yazdığı mektup büsbütün başka bir usluptür. Bu mektup şöyledir:
2- Gök tarafından tayin edilen Kunların büyük yabgusu saygı ile Hia-en-ti'nin sağlığını diler. Geçenlerde Ven-ti barış ve kardeşlik hakkında mektup uazmıştı. Bu her iki tarafında menfaatine uygundur. Çin'in sınır memurları batı beğini tahkir etmişlerdir. O da bana arzetmeden İlu-heu-nan-çi ve birkaç kişinin kışkırtmasıyla Çin memurları ile kavgaya girişmiştir. Şu suretle iki devlet arasında yapılan andlaşmayı bozmuş ve kardeşlik yakınlığımızı parçalamıştır. Bu suretle Çin devletini güç mevkie düşürmüştür. Ven-tiden teesüf beyan eden iki mektup alınmıştır. Lâkin cevabını götüren elçi dönmemiş,Çin elçiside geri dönmemiştir. İşte bu,iki komşu devlet arasında hoşnutsuzluğa sebep olmuştur. Andlaşma aşağı memurlar tarafından bozulduğu için batı beği buna ceza olarak batıda Yüençiler üzerine gtönderildi. Göğün inaneyetiyle askerlerimiz sağlam,atlar güçlü oldular. Yüençiler yendiler. Kılıçtan geçirip veya itaate alıp Leu-lan,usun,Huse ve diğer yirmi altı ülkede karar kıldılar. Bu ülkelerin ahalisi Kun ordusu arasına geçip bir aile oldular. Şimal tarafında sükunet ve asayişi yerleştirdikten sonra savaşa nihayet verip askerleri dinlendirmek ve atları semirtmek gerektir. Sınırdaki ahalinin eskisi gibi rahat etmesi gelip geçenleri unutmak ve eski andlaşmayı yenilemek geçirsinler. Gelecek nesiller barışın tadını alsınlar. Ven-ti'nin fikirlerini almadığımız için ona elçi olarak Sidutseni gönderdik. Bir deve , İki binek atı ve Sekiz araba atı göndermeye cesaret ediyorum. Eğer Ven-ti,Kunların sınıra yanaşmasını memurlara emretsin.
Bu mektuptan anlaşıldığına göre,Kun yangusu nazikâne cümleler altında tehdit etmesini biliyordu. Kunca'da Çinçe'ye,Çince'den Rusça'ya,Rusça'dan da günümüzün Türkçesin'de çevrilen bu mektup ,dilden dile üç defa tercüme olunmuş olmasına rağmen Kun dilinin pek de iptidai bir dil olmadığını gösterse gerektir.
3- Mete(Motun) Yabgunun yukardaki iki mektubundan başka,milattan önce 96-85 yılları arasında hüküm süren Huluku Yabgunun da bir mektubunun tercimesi eski Çin tarihlerinde kayıtlıdır. Milattan önce 90 yılında Kun elinde yürüyen 140.000 kişilik Çin ordusunu yenip başkumandanını da tutsak eden yabgunun,89 yılında Çin sarayına yolladığı mektubun tercümesi şudur:
Cenupta büyük Han sülalesi(1) hükümeti sürüyor. Şimalde ise güçlü Kun sülalesi hükümet sürüyor. Kun,göğün mağrur oğludur ki ufak saray teşrifatı ve merasimiine ehemmiyet vermez. Ben şimdi han ülkesine olan geçitleri açmak ve Han sülalesinden bir kızı kendime zevce almak istiyorum. Şu şartla ki Han sülalesi eski andlaşma mucibince bana vergi olarak iyi şarap,50.000hu (2) pirinç, 10.000 parça muhtelif kumaş ve dokuma takdim eder. Bundan sonra sınırda yağma ve talan olmaz.
Bu mektup Uzak doğudaki beynelmilel hukuk kaidelerini bildikleri halden kasden, Çinlileri aşağılamak için onu ihmal ettiklerini gösteriyor.
(1) : 'Han' sülalesi Çin'de milattan önce 207'den milattan sonra 220'ye kadar hâkim olan bir hükümdar ailesidir.
(2) 'Hu' , bir Çin ölçüsüdür.
Bir Kun Türküsü
Yukarıda örneklerini gösterdiğimiz cümlelerle mektup tercümeleri,edebiyatı,uzaktan ilgilendiren dil ve siyasi muhabere örnekleri idi. Şimdi tercümesini vereceğimiz türkü ise doğrudan doğruya Kunlar devrindeki edebiyat üzerinde bizi aydınlatacak bir vesikadır. Bu türkü,Kunların kaybettikleri bir savaş üzerine yapılmıştır. Milattan önce 119 yılında Kunlar, Ordus'un şimalindeki topraklarını kaybederek büyük çölüm şimaline çekilmişlerdi. Çin kaynakları bu bozgun dolayısıyla Kunlarınşu aşağıdaki türküyü söyleyerek ağladıklarını yazıyorlar:
Yen-çi-şan dağını kaybettik.
Kadınlarımızın güzelliğini elimizden aldılar
Si-lan-şan yaylalarını kaybettik,
Hayvanlarımız çoğaltacak vesaiti elimizden aldılar.
Bu manzumenin tekniği,günümüze kadar gelen milli nazım tekniğimize uygundur. Manzumenin dörtlikten ibaret olması,ikinci ve dördünci mısraların birbirne pek benzemesi türk nazmının esas vasıflarıdır. Koşmalarda ilk dörtlük aşağı yukarı bu şekilde yazılırdı. Hiç şüphesiz Kunlar zamanında , Osmanlılar zamanında olduğu gibi koşmalar yoktu. Fakat onların çekirdeğinin olmuş olması pek muhtemeldir. Tercümenin tercümesi olduğu mısraların heceleri sayıca pek değişik ise de ben bu şiirdeki mısraların aslında yedişer veya sekişer heceli olacağını sanıyorum. Türkçenin kısa hecelerle büyük m3anâlar ifade edilmek kabiliyeti düşünülürse benim bu düşünceme hak verilebilir. Mesela , yukarıda Kunca cümleleri tahlil ederken Kun dilinin Gök Türçeye pek yakın olduğunu söylemiştik. Gök Türkçe ile yukarıdaki manzumenin ilk mısrasını,yedi veya sekiz heceyle ifade etmek kabildir. Yen-çi-şan isminin sonundaki 'şan' Çincede zaten 'dağ' demektir. Şu halde 'Yen-çi-şan dağı' yerin 'Yen-çi dağı' diyebiliriz. Gök Türkçe ile bunu şu iki şekilde söylemek kabildir.
1- 'Yen-çi-tağ yitirdimiz' yahut
2- 'Yen-çi tağın yitirdimiz'
Birinci şekle göre mısra yedi heceli,ikinci şekle göre ise sekiz heceli olur. Tabii,bu misali söylemekten maksadın bunun mutlaka böyle olduğunu iddia etmek değil,Gök Türkçeye ve Gök Türkçe'nin daha iptidai şekli olan Kuncaya göre bu şiirin yedi veya sekiz hece ile yazılması ihtimalinin daima mevcut olduğunu hatırlatmaktadır. Bu şiir aynı zamanda Kunlarda milli vicdanın teşekkül ettiğini ve kuvvetli olduğunu da gösteriyor. Yurtlarını kaybettikleri için şiir yapıp bunu türkü ile okuyan ve ağlayan kimseler vahşi ve geri insanlar olamaz.
Türkler İslâmiyetten önce çok sade bir hayat yaşıyorlardı. Pek kuvvetli devlet gelenekleri olduğu,devlet asalet üzerine dayandığı halde hükümdarla çoban arasında yaşayış,duyuş ayrılışları çok değildi. Bunun neticesi olarak da sınıf ve zümre farkına bakmazksızın bütün millete birden hitap eden bir edebiyat teşekkül etmişti.
Bugün,Türklerin islâmiyetten önceki edebiyatlarına dair bilgimizi üç'e tasnif ederek gözden geçirebiliriz.
1- Kunlar çağına ait siyasi mektup tercümeleri ve bir Kun türküsünün tercümesi
2- Gök Türkler çağına ait mezar taşları ve büyükler adına dikilmiş yazıtlar:
3- Dokuz Oğuz - Uygurlar çağına ait kitabeler ve kitaplar
Hiç şüphesiz bu kadar bilgi eski edebiyatımızın ve hayatımızı aydınlatmak uzaktır. Fakat daha pek yakın zamanlara kadar bu kadar bilgiye bile malik olmadığımız düşünülürse ilerde bulunacak yeni malumat sayesinde edebiyatımızın daha çok aydınlatılması ihtimallerinin daima mevcut olduğu kabul olunabilir.
Kunlar Çağındaki Türk Edebiyatı
Kunlar Çağındaki Türkçe
Türkçenin Kunlar çağında teşekkül ettiğini kabul etmekte yanlış yoktur. Bu dilin temelli olarak kurulabilmesi için uzun bir siyasi birlik şarttır. Bu şart bizim tarihimizde ilk önce Kunlar zamanında mevcut olmuştur. Dört buçuk asır süren Kun hakimiyeti zamanında bizim atalarımız olan boyle,kaynaşma sonunda Türk dili meydana gelmiştir. Bunun böyle olduğunu anlamak için Kunlar çağından bugüne kadar kalan kelimelere bakman kafidir. Kun yabgularının ünvanları 'tengri Kut' idi. 'Tengri ' bildiğimiz üzere 'Gök,sema' demektir. 'Kut' ise 'takih,saadet' manasına gelir. O halde bu terkibin manası 'Göğün talihi', 'Semavi saadet' olur. Bugünkü dile göre aşagı yukarı 'Hazret' veya 'Majeste' demektir.
Bugün 'büyü' şeklinde söylediğimiz kelimenin eski şekli olan'bügü' kelimesi de Kun dilinde vardır. Milli adları olan'Kun' ise ' Koyun' demekti ki on birinci asra kadar aynı mânâda kullanılıyordu.
Fakat asıl mühim olan bu tektük sözler değil Kunca cümlelerdir. Kunlar,millattan sonra 216 yılında dağıldıktan sonra bazı Kunlar Çin'in şimaline çekilip yerleşmişlerdi. Sonradan bunlar orada birkaç küçük devlet kurdular. Bunlardan birnin bir hükümdarına ait kayıt,bizi Kunların dili üzerinde daha çok aydınlatmaktadır. Güya, bir Kun hükümdarı miladi 328 yılında savaşa çıkacağı zaman Buda ibadethanesinin çanı çalmış ve ondan Kun dilince şu sözler işitilmiştir:
Süsi sülegen,pugu tutdan (yahut:tutkudan)
Bunun anlamı 'Asker çıkar düşman tutulur' demekmiş. Bu sözler apaçık Türkçedir. 'Sü' asker ve ordu anlamında Türkçe bir sözdür. Orhun yazıtlarında kullanılır. 'Sü başı' yani kumandan anlamında Osmanlılar zamanında bile kullanılmıştır. 'Süsi' bunun muzaf şeklidir;yani (onun) askeri' demektir. Bugünkü lehçemizle biz bunu 'süsü' deriz. 'Sülegen' kelimesi ise 'sülemek' yani 'asker sevketmek' mastarından yapılmış nakli mazi sıfat şeklidir. Yani bugünkü batı Türkçesine göre 'sülemiş' (asker yürümüş) demektir. Düşman mânâsına gelen 'pugu' sözü Türkçede yoktur. Bunun eski Türkçesi 'yağı' dır. İhtimal ki Kunca cümleleri tespit eden Çin tarihi bu kelimeyi yanlış olarak yazmıştır. Çin harflerinin kususiyetine göre bu yanlış yazma ihtimali kuvvetlidir. 'Tutdan' veya 'tutkudan' kelimesi ise 'tutkan' olacaktır. Bugünkü batı Türkçesinde 'tutmuş' demektir. Şunhalde bunu:
Süsi sülegen , yağı tutkan
şeklinde de biraz düzeltirsek tam bir Türkçe meydana çıkıyor ki bu da Kunlar çağındaki Türkçenin aşağı yukarı Gök Türkler çağındaki Türkçe'nin daha iptidai bir şekli olduğunu gösterir. Zaten Orhun abidelerinde gördüğümüz olgun dil o hale gelmek için uzun asırlar konuşulmuş ve hatta yazılmış olmak icap eder.
Kunlar Çağında Yazı
Kun yabguları Çin sarayına mektuplar gönderdi. Bu mektupların hangi harflerle yazıldığı belli değildir. Eski Çin tarihleri Kunların yazıları olmadığını söyledikleri halde Çin imparatorlarıyla mektuplaştıklarını kaydederler. Çin tarihlerinin Türkler hakkındaki her sözünü mutlak hakikat diye kabul etmek doğru değildir. Onun için , onların Kunlarda yazı olmadığı hakkındaki sözlerini de şüphe ile karşılamak icap eder. Yabguların Çin'e gönderdikleri mektuplarda Çin harflerini kullandıkları akla gelebilir. Fakat ülke içindeki muamelelerde iptidai bir yazı demek olan mükemmel damga usullerinden istifade edilmiş olması da ihtimal dahilindedir. Belki de Gök Türk yazısı bu damgalama usülünün ilerlemesinden doğmuştur. Her ne olursa olsun,Kunlar yazının ne demek olduğunu biliyor , kendi yazıları olmasa bile Çin yazısından istifade ediyor ve belki de Kuncayı Çin harfleriyle yazıyorlardı.
Kun Yabgularının Mektupları
Kun dili ile yazılmış metinlerin bulunmamasına karşı bunların tercimeleri oldukça boldur. Siyasi birer vesika olan bu mektupların,bizim için mühim olan ciheti,Kun yabgularının düşünüşü ve Çin karşı muamelelerini göstermesidir. Eski Çin tarihlerinde bunlardan bazı örnekler vardır ki biz de aşagı alıyoruz.
1- İlk mektup Mete ( Motun) tarafından Çin imparatoriçesine gönderilmiştir. Milattan önce 192 yılında Çin imparatoru Kao-ti ölmüş yerine oğlu geçmişti. Fakat bu çocuk küçük olduğundan devleti.Mete(Motun) Yabgunun nefret ettiği imparatoriçe idare etmeye başlamıştı. Bunun üzerine Mete (Motun) kendisine şu mektubu gönderdi:
Bataklıkta doğmuş,atlar ve öküzler arasında kırda büyümüş kimsesiz ve yıpranmış padişah! Çin'de gezmek için birkaç defa sınırınıza gelmiştim. Kimsesiz ve yıpranmış imparatoriçe taht üzerinde yalnızdır. Yalnız olarak yaşıyor. Her iki padişah can sıkıntısı içinde. Bende olmayanı bende olanla değiştirmek istiyoruz.
Mete (Motun) , 'her iki padişah' diyerek kendisiyle imparatoriçeyi,hem de ülkesini almak istediğini söylüyor. İmparatoriçeyi tahkir eden bu mektup üzerine Çin sarayında uzun müzakereler olmuş,fakat savaşa kıyışılamayarak zelilâne bir mektupla cevap verilerek Mete (motun) Yabguya iki padişah arabası ve sekiz at gönderilmek suretiyle barışılmıştır. Mektubun böyle sert bir şekilde yazılması Kunların diplomasi dilini bilmemesinden değil,bir kasıt dolayısıyladır. Çünkü yine Mete (Motun9 Yabgunun milattan önce 176'da Çin imparatoru 'Hiao-ven-ti'ye yazdığı mektup büsbütün başka bir usluptür. Bu mektup şöyledir:
2- Gök tarafından tayin edilen Kunların büyük yabgusu saygı ile Hia-en-ti'nin sağlığını diler. Geçenlerde Ven-ti barış ve kardeşlik hakkında mektup uazmıştı. Bu her iki tarafında menfaatine uygundur. Çin'in sınır memurları batı beğini tahkir etmişlerdir. O da bana arzetmeden İlu-heu-nan-çi ve birkaç kişinin kışkırtmasıyla Çin memurları ile kavgaya girişmiştir. Şu suretle iki devlet arasında yapılan andlaşmayı bozmuş ve kardeşlik yakınlığımızı parçalamıştır. Bu suretle Çin devletini güç mevkie düşürmüştür. Ven-tiden teesüf beyan eden iki mektup alınmıştır. Lâkin cevabını götüren elçi dönmemiş,Çin elçiside geri dönmemiştir. İşte bu,iki komşu devlet arasında hoşnutsuzluğa sebep olmuştur. Andlaşma aşağı memurlar tarafından bozulduğu için batı beği buna ceza olarak batıda Yüençiler üzerine gtönderildi. Göğün inaneyetiyle askerlerimiz sağlam,atlar güçlü oldular. Yüençiler yendiler. Kılıçtan geçirip veya itaate alıp Leu-lan,usun,Huse ve diğer yirmi altı ülkede karar kıldılar. Bu ülkelerin ahalisi Kun ordusu arasına geçip bir aile oldular. Şimal tarafında sükunet ve asayişi yerleştirdikten sonra savaşa nihayet verip askerleri dinlendirmek ve atları semirtmek gerektir. Sınırdaki ahalinin eskisi gibi rahat etmesi gelip geçenleri unutmak ve eski andlaşmayı yenilemek geçirsinler. Gelecek nesiller barışın tadını alsınlar. Ven-ti'nin fikirlerini almadığımız için ona elçi olarak Sidutseni gönderdik. Bir deve , İki binek atı ve Sekiz araba atı göndermeye cesaret ediyorum. Eğer Ven-ti,Kunların sınıra yanaşmasını memurlara emretsin.
Bu mektuptan anlaşıldığına göre,Kun yangusu nazikâne cümleler altında tehdit etmesini biliyordu. Kunca'da Çinçe'ye,Çince'den Rusça'ya,Rusça'dan da günümüzün Türkçesin'de çevrilen bu mektup ,dilden dile üç defa tercüme olunmuş olmasına rağmen Kun dilinin pek de iptidai bir dil olmadığını gösterse gerektir.
3- Mete(Motun) Yabgunun yukardaki iki mektubundan başka,milattan önce 96-85 yılları arasında hüküm süren Huluku Yabgunun da bir mektubunun tercimesi eski Çin tarihlerinde kayıtlıdır. Milattan önce 90 yılında Kun elinde yürüyen 140.000 kişilik Çin ordusunu yenip başkumandanını da tutsak eden yabgunun,89 yılında Çin sarayına yolladığı mektubun tercümesi şudur:
Cenupta büyük Han sülalesi(1) hükümeti sürüyor. Şimalde ise güçlü Kun sülalesi hükümet sürüyor. Kun,göğün mağrur oğludur ki ufak saray teşrifatı ve merasimiine ehemmiyet vermez. Ben şimdi han ülkesine olan geçitleri açmak ve Han sülalesinden bir kızı kendime zevce almak istiyorum. Şu şartla ki Han sülalesi eski andlaşma mucibince bana vergi olarak iyi şarap,50.000hu (2) pirinç, 10.000 parça muhtelif kumaş ve dokuma takdim eder. Bundan sonra sınırda yağma ve talan olmaz.
Bu mektup Uzak doğudaki beynelmilel hukuk kaidelerini bildikleri halden kasden, Çinlileri aşağılamak için onu ihmal ettiklerini gösteriyor.
(1) : 'Han' sülalesi Çin'de milattan önce 207'den milattan sonra 220'ye kadar hâkim olan bir hükümdar ailesidir.
(2) 'Hu' , bir Çin ölçüsüdür.
Bir Kun Türküsü
Yukarıda örneklerini gösterdiğimiz cümlelerle mektup tercümeleri,edebiyatı,uzaktan ilgilendiren dil ve siyasi muhabere örnekleri idi. Şimdi tercümesini vereceğimiz türkü ise doğrudan doğruya Kunlar devrindeki edebiyat üzerinde bizi aydınlatacak bir vesikadır. Bu türkü,Kunların kaybettikleri bir savaş üzerine yapılmıştır. Milattan önce 119 yılında Kunlar, Ordus'un şimalindeki topraklarını kaybederek büyük çölüm şimaline çekilmişlerdi. Çin kaynakları bu bozgun dolayısıyla Kunlarınşu aşağıdaki türküyü söyleyerek ağladıklarını yazıyorlar:
Yen-çi-şan dağını kaybettik.
Kadınlarımızın güzelliğini elimizden aldılar
Si-lan-şan yaylalarını kaybettik,
Hayvanlarımız çoğaltacak vesaiti elimizden aldılar.
Bu manzumenin tekniği,günümüze kadar gelen milli nazım tekniğimize uygundur. Manzumenin dörtlikten ibaret olması,ikinci ve dördünci mısraların birbirne pek benzemesi türk nazmının esas vasıflarıdır. Koşmalarda ilk dörtlük aşağı yukarı bu şekilde yazılırdı. Hiç şüphesiz Kunlar zamanında , Osmanlılar zamanında olduğu gibi koşmalar yoktu. Fakat onların çekirdeğinin olmuş olması pek muhtemeldir. Tercümenin tercümesi olduğu mısraların heceleri sayıca pek değişik ise de ben bu şiirdeki mısraların aslında yedişer veya sekişer heceli olacağını sanıyorum. Türkçenin kısa hecelerle büyük m3anâlar ifade edilmek kabiliyeti düşünülürse benim bu düşünceme hak verilebilir. Mesela , yukarıda Kunca cümleleri tahlil ederken Kun dilinin Gök Türçeye pek yakın olduğunu söylemiştik. Gök Türkçe ile yukarıdaki manzumenin ilk mısrasını,yedi veya sekiz heceyle ifade etmek kabildir. Yen-çi-şan isminin sonundaki 'şan' Çincede zaten 'dağ' demektir. Şu halde 'Yen-çi-şan dağı' yerin 'Yen-çi dağı' diyebiliriz. Gök Türkçe ile bunu şu iki şekilde söylemek kabildir.
1- 'Yen-çi-tağ yitirdimiz' yahut
2- 'Yen-çi tağın yitirdimiz'
Birinci şekle göre mısra yedi heceli,ikinci şekle göre ise sekiz heceli olur. Tabii,bu misali söylemekten maksadın bunun mutlaka böyle olduğunu iddia etmek değil,Gök Türkçeye ve Gök Türkçe'nin daha iptidai şekli olan Kuncaya göre bu şiirin yedi veya sekiz hece ile yazılması ihtimalinin daima mevcut olduğunu hatırlatmaktadır. Bu şiir aynı zamanda Kunlarda milli vicdanın teşekkül ettiğini ve kuvvetli olduğunu da gösteriyor. Yurtlarını kaybettikleri için şiir yapıp bunu türkü ile okuyan ve ağlayan kimseler vahşi ve geri insanlar olamaz.
Onur- Süper Mod.
- Mesaj Sayısı : 1527
Kayıt tarihi : 20/06/07
Geri: İSLÂMİYETTEN ÖNCE TÜRK EDEBİYATI
Gök Türkler Çağında Türk Edebiyatı
Gök Türk yazısı
Gök Türkler çağında Türklerin kendilerine mahsus yazıları vardı. Bu yazıya 'Gök Türk yazısı' , yahut bu yazının ilim alemine ilk defa malûm olan örenkleri Orhun ırmağı yakınında bulunduğundan 'Orhun yazıları' adı verilir. Orhun yazılarının en eskileri sekizinci asır başlarına aittir. Halbuki bu yazı daha önceleri de kullanılıyordu. Gök Tükler devleti zamanında ekseriyetle onlara tâbi olarak yaşayan,fakat başlarında ayrı bir kağanları bulunan Kırgızların yaşadığı yerlerde de bu yaz ile yazılmış bir takım taşlar bulunmuştur. Demek ki bu yazı yalnız Gök Türkler tarafından, Gök Türklerle çağdaş olan öteki Türkler tarafından da kullanılmıştır. Gök Türkler tarihe altıncı asırda gidikleri halde Kırgızlar milattan önceki asırkardan beri tanınmış bir Türk boyudur. Acaba bu yazı ilk önce hangi Türkler tarafından kullanıldı? Buna kât'i bir cevap verilemez. Yalnız,Kırgızların yaşadığı yerlerde bulunan taşlar üzerindeki yazının daha iptidai ve acemice olmasına,dilinin de Gök Türklere ait yazılardaki kadar ileri bulunmaısna bakılarak,bu yazının ilk önce Kırgızlar arasında kullanıdlığı,Gök Türklerin onlardan aldıkları bu yazıyı daha çok olgunlaştırdıkları düşünülebilir.
Bazı bilginler bu yaıznın eski Ârâmi yazısnından çıktığını ileri sürüyorlar. Ârâmiler,Sâmî bir millet olup medeni idiler. Bunların yazısı milattan önceki asırlarda İran'a girmişti. Bu yazıdan birkaç elifbe çıkmıştı. İşte Gök Türk yazısı da,onlarca bu elifbelerden biridir. Başka bilginler ise bu yazının eski Türk damgalarından çıktığını söylüyorlar. Bu elifbedeki bazı harflerin Türklerin öz malı olduğu muhakkaktır. Yazıyı kısmen başkalarından almış olsalar bile kendi damgalarından da ona çok şey katmışlardır. Mesela ok şeklinde bir harf eski Türk damgalarından biridir.
Türk harfleri,kullanıldıkları muhtelif yazıtlarıda ufak tefek bazı farklar gösterir. Fakat bu farklar bir tekâmülün neticesidir. Bu harflerin en mükemmel örnekleri en son olarak yazılan Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarındandır. Bunlarda gerek harfler,gerek imlâ en iyi şeklini bulmuştur.
Bu eski Türk yazısı 39 harften mürekkeptir. Beşi sesli,sekizi katışık,yirmi altısı da sessizdir. Sesli harflerin az,sessizlerin çok olmasının sebebi şudur Bu elifbede ekseriyetle sessiz harfler seslileri okutmaktadır. Mesela 'a' ve 'e ' sesleri için bir tek işaret vardır. Bunun ne zaman 'a' ne zaman 'e' okunacağını kendisinden önce veya sonra gelen sessiz harf tayin etmektedir. Sessiz harflerin çoğu için ikişer işaret vardır. Mesela 'b' için iki harf olup biri kalın,diğeri incedir. Yukarıdaki sesli harf kalın 'b' den sonra gelirse 'ba' ince 'b' den sonra gelirse 'be' okunmaktadır. Böyle muayyen birkaç kaidesi olan bu elifbe Türkçeyi ifade eden en mükemmel bir elifbedir. Sesli harflerin biri 'a,e' bir 'ı,i' bir 'ö,ü' bir 'o,u' biri de e ile i arasındaki kapalı 'e' dir. Fakat bu sonuncu harf sonradan bırakılmış ve onun yerine daima 'i' kullanılmıştır. Katışık harfler ise şu sesleri vermektedir.
1- nç;
2, Id,It;
3- nd,nt;
4- ok,uk,ko ku;
5-ök,ük,kö,kü;
6-ny,yn;
7-iç;
8-ık,kı.
Sessiz harflerden ç,z,m,ş,p harflerinin birer şekli ; b,t,s,d,r,k,g,I,n,y harflerinin kalın ve ince olmak üzere ikişer şekli vardır. Bir de sağır nun dediğimiz harf vardır ki bu harf aşagı yukarı 'ng' sesini verir. Bundan dolayı bunu katışık harfler arasında saymank da mümkündür. Bugünkü Türkçede kullanılan c,j,f,v,h harfleri ise eski Türkçede yoktur. Bu Türk harfleri muayyen bir imlâ ile yaızlır. Kelimeler birbirinden ayırmak için şu iki nokta ( kullanılır. Bazan iki veya iç kelime bitişik yazıldıktan sonra bu iki nokta konur. İltibas olmayan yerlerde bazı sesli harfler kullanılmaz. Mesela t,z,r harflerinin kalınlarının adı at,az,ar ve incelerinin et,ez,er olduğu için hece başlarındaki 'a' ve 'e' harfleri yazılmaz. 'At' yazmak için kalın bir 't' ve 'er' yazmak için inve bir 'r' kafirdir.
Orhun veya Gök Türk yazısı esas itibariyle sağdan sola yazılmıştır. Fakat umumiyetle âbideler dikildiği zaman sağ taraf yukarıya,sol taraf ise aşağıya getirilir. Mesela 'Türk Edebiyatı Tarihi' kelimelerini iki satır halinde yazmak icap etse şöyle yazılır:
: ıtayibede : krüt
: ihirat
Fakat taşa dikmek icap edince şöyle olur:
Böyle yazıldığı zaman birinci satırdan sonraki satırların sağa ve sola yazılması kât'i değildir. Bazan sağa,bazan sola yazılır. Küçük mezar yazıtlarında ise hiçbir kaide gözükmüyor. Bazan karma karışık yazıldığı da vardır.
Gök Türk yazısı
Gök Türkler çağında Türklerin kendilerine mahsus yazıları vardı. Bu yazıya 'Gök Türk yazısı' , yahut bu yazının ilim alemine ilk defa malûm olan örenkleri Orhun ırmağı yakınında bulunduğundan 'Orhun yazıları' adı verilir. Orhun yazılarının en eskileri sekizinci asır başlarına aittir. Halbuki bu yazı daha önceleri de kullanılıyordu. Gök Tükler devleti zamanında ekseriyetle onlara tâbi olarak yaşayan,fakat başlarında ayrı bir kağanları bulunan Kırgızların yaşadığı yerlerde de bu yaz ile yazılmış bir takım taşlar bulunmuştur. Demek ki bu yazı yalnız Gök Türkler tarafından, Gök Türklerle çağdaş olan öteki Türkler tarafından da kullanılmıştır. Gök Türkler tarihe altıncı asırda gidikleri halde Kırgızlar milattan önceki asırkardan beri tanınmış bir Türk boyudur. Acaba bu yazı ilk önce hangi Türkler tarafından kullanıldı? Buna kât'i bir cevap verilemez. Yalnız,Kırgızların yaşadığı yerlerde bulunan taşlar üzerindeki yazının daha iptidai ve acemice olmasına,dilinin de Gök Türklere ait yazılardaki kadar ileri bulunmaısna bakılarak,bu yazının ilk önce Kırgızlar arasında kullanıdlığı,Gök Türklerin onlardan aldıkları bu yazıyı daha çok olgunlaştırdıkları düşünülebilir.
Bazı bilginler bu yaıznın eski Ârâmi yazısnından çıktığını ileri sürüyorlar. Ârâmiler,Sâmî bir millet olup medeni idiler. Bunların yazısı milattan önceki asırlarda İran'a girmişti. Bu yazıdan birkaç elifbe çıkmıştı. İşte Gök Türk yazısı da,onlarca bu elifbelerden biridir. Başka bilginler ise bu yazının eski Türk damgalarından çıktığını söylüyorlar. Bu elifbedeki bazı harflerin Türklerin öz malı olduğu muhakkaktır. Yazıyı kısmen başkalarından almış olsalar bile kendi damgalarından da ona çok şey katmışlardır. Mesela ok şeklinde bir harf eski Türk damgalarından biridir.
Türk harfleri,kullanıldıkları muhtelif yazıtlarıda ufak tefek bazı farklar gösterir. Fakat bu farklar bir tekâmülün neticesidir. Bu harflerin en mükemmel örnekleri en son olarak yazılan Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarındandır. Bunlarda gerek harfler,gerek imlâ en iyi şeklini bulmuştur.
Bu eski Türk yazısı 39 harften mürekkeptir. Beşi sesli,sekizi katışık,yirmi altısı da sessizdir. Sesli harflerin az,sessizlerin çok olmasının sebebi şudur Bu elifbede ekseriyetle sessiz harfler seslileri okutmaktadır. Mesela 'a' ve 'e ' sesleri için bir tek işaret vardır. Bunun ne zaman 'a' ne zaman 'e' okunacağını kendisinden önce veya sonra gelen sessiz harf tayin etmektedir. Sessiz harflerin çoğu için ikişer işaret vardır. Mesela 'b' için iki harf olup biri kalın,diğeri incedir. Yukarıdaki sesli harf kalın 'b' den sonra gelirse 'ba' ince 'b' den sonra gelirse 'be' okunmaktadır. Böyle muayyen birkaç kaidesi olan bu elifbe Türkçeyi ifade eden en mükemmel bir elifbedir. Sesli harflerin biri 'a,e' bir 'ı,i' bir 'ö,ü' bir 'o,u' biri de e ile i arasındaki kapalı 'e' dir. Fakat bu sonuncu harf sonradan bırakılmış ve onun yerine daima 'i' kullanılmıştır. Katışık harfler ise şu sesleri vermektedir.
1- nç;
2, Id,It;
3- nd,nt;
4- ok,uk,ko ku;
5-ök,ük,kö,kü;
6-ny,yn;
7-iç;
8-ık,kı.
Sessiz harflerden ç,z,m,ş,p harflerinin birer şekli ; b,t,s,d,r,k,g,I,n,y harflerinin kalın ve ince olmak üzere ikişer şekli vardır. Bir de sağır nun dediğimiz harf vardır ki bu harf aşagı yukarı 'ng' sesini verir. Bundan dolayı bunu katışık harfler arasında saymank da mümkündür. Bugünkü Türkçede kullanılan c,j,f,v,h harfleri ise eski Türkçede yoktur. Bu Türk harfleri muayyen bir imlâ ile yaızlır. Kelimeler birbirinden ayırmak için şu iki nokta ( kullanılır. Bazan iki veya iç kelime bitişik yazıldıktan sonra bu iki nokta konur. İltibas olmayan yerlerde bazı sesli harfler kullanılmaz. Mesela t,z,r harflerinin kalınlarının adı at,az,ar ve incelerinin et,ez,er olduğu için hece başlarındaki 'a' ve 'e' harfleri yazılmaz. 'At' yazmak için kalın bir 't' ve 'er' yazmak için inve bir 'r' kafirdir.
Orhun veya Gök Türk yazısı esas itibariyle sağdan sola yazılmıştır. Fakat umumiyetle âbideler dikildiği zaman sağ taraf yukarıya,sol taraf ise aşağıya getirilir. Mesela 'Türk Edebiyatı Tarihi' kelimelerini iki satır halinde yazmak icap etse şöyle yazılır:
: ıtayibede : krüt
: ihirat
Fakat taşa dikmek icap edince şöyle olur:
Böyle yazıldığı zaman birinci satırdan sonraki satırların sağa ve sola yazılması kât'i değildir. Bazan sağa,bazan sola yazılır. Küçük mezar yazıtlarında ise hiçbir kaide gözükmüyor. Bazan karma karışık yazıldığı da vardır.
Onur- Süper Mod.
- Mesaj Sayısı : 1527
Kayıt tarihi : 20/06/07
Geri: İSLÂMİYETTEN ÖNCE TÜRK EDEBİYATI
Gök Türkler Çağında Yazılmış Yazıtlar
Gök Türklerin hakimiyet zamanı olan 552 - 745 yılları arasında gerek Gök Türkler,gerekse Gök Türklere tâbii olan Kırgızlar tarafından yazılan birçok yazıtlar kalmıştır. Bunların çoğu küçük ve yalnız dil bakımından ehemmiyetli mezar yazıtları olmakla beraber bir kaç tanesi hem dil,hem tarih,hem de edebiyat bakımından pek mühim büyük yazıtlardır.
Küçük yazıtlar şunlardır:
Çakul (7 tane), Yenisey (7 tane) , Talas (5 tane) , Barlık (4 tane) , Uybat (3 tane) , Altun Köl (2 tane) , Kemçik Çırgak (2 tane) , Tuba, Oya, Ulu Kem , Ak Yüs, Tarlık,Uyuğ - Turan,Uyug , Arhan, Berge ,Tes Elegeş , Ottoktaş, İhi Hanım gölü,Goylu Tamır, İhe - Ashebete yaıztları.
Bütün bunlar mezar taşları olup çoğu,yakınında bulundukları ırmakların adını taşımaktadır. Bir takımının kimlere ait olduğu bellidir. Bir takımı ise iyi okuyamıyor. Bazılar pek kısadır.
Büyük yazıtlar ise şunlardır:
Bilge Tonyukuk,Kül Tigin,Bilge Kağan,Bilge Taçam,Işbara Bilge Küli Çur yazıtları.
Bu büyük yazıtlar,adlarına dikildikleri ünlü kimselerin adı ile anılmaktaıdr. Fakat bunların hiç birisi ad olmayıp hepsi lâkap,rütbe veya ünvandır.
Gök Türkçenin Hususiyetleri
Bugünkü Türkçenin anası olan Gök Türkçede, bugünkü Türkçede olmayan bir takım husuiyetler vardır. Bu husuiyetler,hem kelimelere,hem eklere aittir. Gök Türkçe metinleri iyi anlamak için bunları bilmeye lüzum vardır. Bu husuiyetlerin belli başlıkları şunlardır:
1- Gök Türkçede 'g' ile kelime başlamaz. Bugünkü Türkçede kelime başlarındaki 'g' ler Gök Türkçedeki 'k' dir. Bügünkü 'görür' ve 'geldi' yerine Gök Türkçede 'körür' ve 'kelti' denir.
2- Kelime başında 'd' harfi de bulunmaz. 'Dört', 'Düz' ,'Doğu' kelimeleri Gök Türkçede 'tört', 'toğu' dur.
3- Bugünkü Türkçede ötreli heceden sonra esreli hece gelmez. Halbuki Gök Türkçede gelebilir. Bugünkü Türkçedeki 'kişi oğlu','öldü' kelimeler yerine Gök Türkçede 'kişi oğlu' 'ölti' denir.
4- Gök Türkçede izafet terkiplerini teşkil eden iki simin sonunda umumiyetle ek yoktur. 'Türk budun' , 'Türk Kağan' bugünkü Türkçeye göre 'Türk milleti' , 'Türk kağanı' demektir.
5- Gök Türkçede 'v' harfi olmadığı için bugünkü Türkçenin 'v' kelimeler hep 'b' lidir. 'Eb' , 'Bar' , 'Barur' kelimeleri 'ev' , 'var' ; 'varır' kelimelerinin karşılığıdır.
6- Bugünkü 'olmak' fiili Gök Türkçede 'bolmak' tır. 'Boltı' yahut 'boldı' şimdiki 'oldu'ya karşılıktır.
7- Sayı saymak usülü biraz aykırıdır: 'On' dan sonra 'on bir', 'on iki' diye sayılmaz. Ya 'on artukı bir ', 'on artukı iki' demek , yahut 'bir yigirmi', 'iki yigirmi' demeık lazımdır. 'Yigirmi' (yani 'yirmi') 'İkinci on' olduğu için 'bir yirmi' demek 'ikinci ondan bir' demektir. Bunun için ya 'otuz artukı altı' yahut 'altı kırk' demekı icap eder.
8- Bugünkü 'li,lı,lü,lu' ekleri yerin 'lig,lıg' ekleri vardır. 'Tizlig, kağanlıg' kelimeleri 'dizli,kağanlı' demektir.
9- Mefûlübih eki 'g,ig,ıg' ekleridir. 'Kişig,ordug,işig,budung' kelimeleri 'kişiyi,orduyu,işi,budun' demektir.
10- Mefûlüileyh eki 'ke,ka' dır. 'Kağanka' bugünkü Türkçeye göre 'Kağana' demektir.
11- Gök Türkçede mefûlüanh yoktur. Onun yerine mefûlüfih kullanılır. Mesela 'anda kisre' ondan sonra demektir.
12- Tasrif olunmayan rabıt sigaları biraz başka türlüdür. 'Süre','aşa',2yeyü','ölü' kelimeleri bugünkü Türkçeye göre 'sürerek','aşarak','yiyerek','ölerek' demektir. 2Kodıp','Koyup' demektir. 'Kelipen','olurıpan' ise yine 'gelip' ,'oturup' demek olup bugünkü Türkçede kullanılmayan bir şeklidir.
13- Gök Türkçede bugünkü gibi ismifâil yoktur. Fakat buna karşılık başka bir şekil vardır ki sonraları kullanılmamıştır. 'Veren' ve 'varan' ismifâillerinin Gök Türkçedeki karşılığı 'berigme' ve 'barıgma' dır.
14- Bugünkü Türkçede bazı 'y' ler Gök Türkçede 'd'dir. Mesela 'adak', 'bod' , 'kodıp' , 'udımadım' kelimeleri 'ayak' , 'boy' (kabile) , 'koyup' . 'uyumadım' demektir.
Gök Türklerin hakimiyet zamanı olan 552 - 745 yılları arasında gerek Gök Türkler,gerekse Gök Türklere tâbii olan Kırgızlar tarafından yazılan birçok yazıtlar kalmıştır. Bunların çoğu küçük ve yalnız dil bakımından ehemmiyetli mezar yazıtları olmakla beraber bir kaç tanesi hem dil,hem tarih,hem de edebiyat bakımından pek mühim büyük yazıtlardır.
Küçük yazıtlar şunlardır:
Çakul (7 tane), Yenisey (7 tane) , Talas (5 tane) , Barlık (4 tane) , Uybat (3 tane) , Altun Köl (2 tane) , Kemçik Çırgak (2 tane) , Tuba, Oya, Ulu Kem , Ak Yüs, Tarlık,Uyuğ - Turan,Uyug , Arhan, Berge ,Tes Elegeş , Ottoktaş, İhi Hanım gölü,Goylu Tamır, İhe - Ashebete yaıztları.
Bütün bunlar mezar taşları olup çoğu,yakınında bulundukları ırmakların adını taşımaktadır. Bir takımının kimlere ait olduğu bellidir. Bir takımı ise iyi okuyamıyor. Bazılar pek kısadır.
Büyük yazıtlar ise şunlardır:
Bilge Tonyukuk,Kül Tigin,Bilge Kağan,Bilge Taçam,Işbara Bilge Küli Çur yazıtları.
Bu büyük yazıtlar,adlarına dikildikleri ünlü kimselerin adı ile anılmaktaıdr. Fakat bunların hiç birisi ad olmayıp hepsi lâkap,rütbe veya ünvandır.
Gök Türkçenin Hususiyetleri
Bugünkü Türkçenin anası olan Gök Türkçede, bugünkü Türkçede olmayan bir takım husuiyetler vardır. Bu husuiyetler,hem kelimelere,hem eklere aittir. Gök Türkçe metinleri iyi anlamak için bunları bilmeye lüzum vardır. Bu husuiyetlerin belli başlıkları şunlardır:
1- Gök Türkçede 'g' ile kelime başlamaz. Bugünkü Türkçede kelime başlarındaki 'g' ler Gök Türkçedeki 'k' dir. Bügünkü 'görür' ve 'geldi' yerine Gök Türkçede 'körür' ve 'kelti' denir.
2- Kelime başında 'd' harfi de bulunmaz. 'Dört', 'Düz' ,'Doğu' kelimeleri Gök Türkçede 'tört', 'toğu' dur.
3- Bugünkü Türkçede ötreli heceden sonra esreli hece gelmez. Halbuki Gök Türkçede gelebilir. Bugünkü Türkçedeki 'kişi oğlu','öldü' kelimeler yerine Gök Türkçede 'kişi oğlu' 'ölti' denir.
4- Gök Türkçede izafet terkiplerini teşkil eden iki simin sonunda umumiyetle ek yoktur. 'Türk budun' , 'Türk Kağan' bugünkü Türkçeye göre 'Türk milleti' , 'Türk kağanı' demektir.
5- Gök Türkçede 'v' harfi olmadığı için bugünkü Türkçenin 'v' kelimeler hep 'b' lidir. 'Eb' , 'Bar' , 'Barur' kelimeleri 'ev' , 'var' ; 'varır' kelimelerinin karşılığıdır.
6- Bugünkü 'olmak' fiili Gök Türkçede 'bolmak' tır. 'Boltı' yahut 'boldı' şimdiki 'oldu'ya karşılıktır.
7- Sayı saymak usülü biraz aykırıdır: 'On' dan sonra 'on bir', 'on iki' diye sayılmaz. Ya 'on artukı bir ', 'on artukı iki' demek , yahut 'bir yigirmi', 'iki yigirmi' demeık lazımdır. 'Yigirmi' (yani 'yirmi') 'İkinci on' olduğu için 'bir yirmi' demek 'ikinci ondan bir' demektir. Bunun için ya 'otuz artukı altı' yahut 'altı kırk' demekı icap eder.
8- Bugünkü 'li,lı,lü,lu' ekleri yerin 'lig,lıg' ekleri vardır. 'Tizlig, kağanlıg' kelimeleri 'dizli,kağanlı' demektir.
9- Mefûlübih eki 'g,ig,ıg' ekleridir. 'Kişig,ordug,işig,budung' kelimeleri 'kişiyi,orduyu,işi,budun' demektir.
10- Mefûlüileyh eki 'ke,ka' dır. 'Kağanka' bugünkü Türkçeye göre 'Kağana' demektir.
11- Gök Türkçede mefûlüanh yoktur. Onun yerine mefûlüfih kullanılır. Mesela 'anda kisre' ondan sonra demektir.
12- Tasrif olunmayan rabıt sigaları biraz başka türlüdür. 'Süre','aşa',2yeyü','ölü' kelimeleri bugünkü Türkçeye göre 'sürerek','aşarak','yiyerek','ölerek' demektir. 2Kodıp','Koyup' demektir. 'Kelipen','olurıpan' ise yine 'gelip' ,'oturup' demek olup bugünkü Türkçede kullanılmayan bir şeklidir.
13- Gök Türkçede bugünkü gibi ismifâil yoktur. Fakat buna karşılık başka bir şekil vardır ki sonraları kullanılmamıştır. 'Veren' ve 'varan' ismifâillerinin Gök Türkçedeki karşılığı 'berigme' ve 'barıgma' dır.
14- Bugünkü Türkçede bazı 'y' ler Gök Türkçede 'd'dir. Mesela 'adak', 'bod' , 'kodıp' , 'udımadım' kelimeleri 'ayak' , 'boy' (kabile) , 'koyup' . 'uyumadım' demektir.
Onur- Süper Mod.
- Mesaj Sayısı : 1527
Kayıt tarihi : 20/06/07
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz